Erol Acar

Tarih: 09.09.2025 19:35

TÜVTÜRK’e Yüzde 4 Komisyon Ayrıcalığı mı tanınıyor.?

Facebook Twitter Linked-in

Evet, yanlış duymadınız. Zaten zorunlu olan ve ücretleri tartışma konusu haline gelen araç muayene hizmetinde, kredi kartıyla ödeyen vatandaşa ikinci bir fatura daha çıkarılıyor.

Komisyon Vatandaşa Yükleniyor

Soruyoruz:

Bu ayrıcalığı TÜVTÜRK’e kim tanıdı?

Devletin gözü önünde vatandaşın cebinden yüzde 4 fazladan nasıl kesilebiliyor?

Bankalarla yapılması gereken anlaşmanın bedeli neden vatandaşa fatura ediliyor?

Bugün herkesin cebinde nakit taşımadığı bir gerçek. Marketten manava, faturalardan kira ödemelerine kadar her şey kredi kartıyla dönüyor. Hal böyleyken, vatandaşa “nakit ver yoksa komisyon ödersin” dayatması, düpedüz adaletsizliktir.

Halkın Hayatından Kesitler

Bir asgari ücretli düşünün… Zaten maaşının yarısı kiraya, faturaya gidiyor. Aracını muayeneye götürdüğünde kartla ödeme yapıyor. Kasadaki görevli “yüzde 4 komisyon var” dediğinde, o işçi içinden şu cümleyi geçiriyor:
“Benim alın terimden daha ne istiyorlar?”

Bir emekliyi hayal edin… Torununa harçlık vermek için kenara üç kuruş ayırmaya çalışan bir dede. Aracını muayeneye götürdüğünde ödeyeceği fazla komisyon belki de onun ilaç parasına denk geliyor.

Ya da bir öğrenciyi düşünün… Babasının köydeki eski arabasını muayeneye götürmüş. Harçlığını hesaplayarak yaşayan genç, ödeyeceği fazladan paranın bir haftalık yemek masrafına bedel olduğunu görüyor.

İşte bu yüzden mesele yalnızca yüzde 4 değil. Mesele, vatandaşın sırtına yük bindirilmesi, adalet duygusunun örselenmesi.

Eğer Yarın Herkes Başlarsa?

Bugün TÜVTÜRK bu uygulamayı yapıyor, peki ya yarın?

Bir market çıkıp “kartla ödersen yüzde 3 alırım” derse…
Bir eczane “ilaç alırken kart kullanırsan yüzde 5 eklerim” derse…
Bir akaryakıt istasyonu “kartla doldurursan fazladan ücret keserim” derse…

Ne olacak? Hayatın her alanında kredi kartı kullanmaya mecbur kalan vatandaş, soyulmaya razı mı olacak? İşte asıl tehlike burada. TÜVTÜRK’ün komisyon uygulaması sadece bugünün meselesi değil, yarının toplumsal düzenini tehdit eden bir uygulamadır.

Sessizliğin Anlamı

En az bu uygulama kadar düşündürücü olan bir başka nokta ise, devlet kurumlarının sessizliği. Vatandaşın aklında şu sorular dönüp duruyor:

“Benim hakkımı kim koruyacak?”

“Neden göz göre göre soyulmamı seyrediyorlar?”

Yetkililerden tek bir açıklama yok. Sessizlik, vatandaşa “bu uygulamayı kabul et” demektir. Oysa sessizlik, bu haksızlığa ortak olmaktır.

Güven Kaybı Büyüyor

Küçük görünen bu uygulama, aslında büyük bir güven kaybı yaratıyor. İnsanların devletine olan güveni, günlük hayatındaki adalet terazisiyle ölçülür. Muayeneye giden bir vatandaş, “Benim devletim beni korumuyor, soyulmamı izliyor” diyorsa, bu durum sıradan bir idari mesele olmaktan çıkar; toplumsal bir yara haline gelir.

Çözüm Çok Basit

Çözüm aslında çok basit:

TÜVTÜRK derhal bu komisyon uygulamasına son vermeli.

Devlet, vatandaşı korumak için denetim mekanizmasını işletmeli.

Bankalarla yapılan anlaşmaların yükü halka değil, kuruma yansıtılmalı.

Son Söz

Köşemden bir kez daha soruyorum:
TÜVTÜRK’ün bu ayrıcalığı kimin lütfu?

Eğer bugün buna sessiz kalınırsa, yarın her iş yerinde benzer komisyonlarla karşılaşmamız kaçınılmazdır. Vatandaşın cebine el uzatmak kolaydır ama unutulmasın: Bu millet, hakkını yedirmeyecek kadar onurludur.

Bugün siyasî etkili ve yetkililer görevini yapmazsa, yarın sokakta yükselen ses bunu sandıkta hatırlatacaktır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —